Paltosunu giymiş,sinirli,kendine hakim olamadan ayakkabılarını hızla giymeye çalışıyordu. Giyemeyince üstüne basmaya karar verdi. Hemen gitmek istiyordu, yani gitmek zorundaydı. O öyle düşünmek istiyordu. Mecburdu. Ben istemiyordum ama. "En azından nereye gittiğini söyle" dedim. Bana baktı. Burnundan nefes verdi. Neden hep sonbaharda olurdu ki bu zaten. Yada ayrılıkların olduğu her ay sonbahardı. Romantik gelirdi değil mi insana? Sonbaharda terkedilmek. Eğer yaşıyorsan hiçte öyle değil. Terkedeilen yada terkeden sensen. Bunun sonbahar olup olmaması iki tarafında umrumda olmuyor. Benim yerimde olsaydınız üstüne yürür "Dur" derdiniz ona değil mi? Kolundan çekerdiniz, kapıyı kilitlerdiniz. Ama yok işte, öyle olmuyor. Sadece izleyebiliyorsunuz. O kadar güzel bir bayan, o kadar güzel terkediyor ki sizi, hayran hayran izleyebiliyorsunuz sadece. Kendinize kızamıyorsunuz bile. "Ne bok yaptım ben?" diye soramıyorsunuz.
Bir süre sonra onun gideceğine değilde, umutsuz kaldığım zaman kimin gözlerine bakacağımı merak edip üzülüyorum. Kendimden geçmiş, düşüncelerin ve daktilo seslerinin arasında insanlığımdan şüphe ederken, gecenin köründe kimin bana bir bardak su getireceğini merak ediyorum. En ağır bunalımlarımı bir el tutuşuyla bitirebilecek güce sahip kişinin yeniden kim olacağını merak ediyorum.
Merak edecek birşey yok aslında. Merak, sadece düşünmeye korktuklarıma verdiğim isim. Gidiyor işte. Bu kadar resim geçti gözümün önünden ve o hala gidemedi. Çok çabalıyor eminim. Hemen gitmek istiyor. Burası onun evi değilmiş gibi hissediyor. Sinirinden ağlayamıyor. Hırsından. Sadece kaşlarını gözlerine gömmüş bana bakıyor. O bir anlık bakışla epey bir küfür yemiş oluyorum.
Sonunda çıktı kapıdan. Takip ediyorum bende onu. İçim sıkılıyor. Hiçbirşey diyemiyorum. Koşuyorum. Koşuyorum. Düşüyorum. Koşuyorum. Tutuyorum onu. "Seni sokakta bulmuş biri gibi davranıyorum bak. Tamam mı?" Yüzüme tükürüyor. Koşuyor. Koşuyor. Düşmüyor. Koşuyor.